
Oyun, belli bir amaca yönelik olan ya da olmayan, kurallı ya da kuralsız gerçekleştirilebilen, fakat her durumda çocuğun isteyerek ve hoşlanarak yer aldığı, fiziksel, bilişsel, dil, duygusal ve sosyal gelişiminin temeli olan, gerçek hayatın bir parçası ve çocuk için en etkin öğrenme sürecidir.
Piaget’e göre uyum, Montaigne’e göre en gerçek uğraşı, Montessori’e göre çocuğun işi olarak nitelendirilen oyun, bir çocuğun sevgiden sonra gelen en önemli ruhsal ihtiyacıdır. Oyun, çocuğun hayatı anlama yoludur. Oyunlar, çocuğun eğlenerek öğrenmesinde ilk basamağı oluşturur ve çocukları pasif durumdan aktif duruma geçirmeleri nedeniyle diğer öğrenme tekniklerine göre daha etkilidir.

Çocuklarla oynanan oyunlar farklı gelişim dönemlerinde değişiklik gösterir. Dolayısıyla farklı yaşlardaki çocuklarla aynı oyunun oynanması zordur. Örneğin, 2-3 aylık bebeklerde oyun, çevresindeki objelere bakmak ve yakınındaki objeleri yakalamak üzere hareketler yapmaktan ibarettir. Bu dönem oyunları keşif niteliğindedir. Çocuklar iki yaşındayken dramatik oyunlar başlar. Bu oyunlarda; kişileştirme (bebeklerle konuşma vb gibi), objeleri kullanma (boş bardaktan su içme) veya evcilik gözlenir. Zamanla birey ya da hayvanlar taklit edilir. Çocuk bu oyunlarda kendini başkalarının yerine koyar. Bu aşamada taklit çok önemlidir.
Oyuna dair, Peygamber Efendimiz (AS) ve diğer bilim insanlarının başlıca güzel sözleri şunlardır;
- Küçük çocuğu olan, onun hatırı için onunla çocuklaşsın.(Hadis)
- Çocuk oyunla büyümelidir ( Eflatun )
- Oyun oynamayan bir çocuk, yalnızca çocukluğun eğlencesini kaçırmakla kalmaz, aynı zamanda tam anlamıyla gelişmiş bir yetişkin de olamaz.(Whitley)
- Oyun, hayatın özüdür ve bebeğin her şeyi öğrenebileceği tek yoldur.(Tudor-Hart)